Koç; ‘Çocukların hayal etme ve öğrenme duyguları tehdit altında’

Dünyada ve ülkemizde yoğun bir şekilde COVID-19 salgını yaşanırken, çocuklar bu süreçten olumsuz etkilenebilecek kesimlerin başında geliyor. Bu kapsamda Düzce Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı ve Rehberlik ve Psikolojik Danışmalık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Koç, “COVID-19 Salgınında Çocuklarda Psikolojik Sürecin Yönetilmesi” konusunda önemli açıklamalarda bulundu.

Koç; ‘Çocukların hayal etme ve öğrenme duyguları tehdit altında’
27.04.2020 - 19:13
998

   Dünyada ve ülkemizde yoğun bir şekilde COVID-19 salgını yaşanırken, çocuklar bu süreçten olumsuz etkilenebilecek kesimlerin başında geliyor. Bu kapsamda Düzce Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı ve Rehberlik ve Psikolojik Danışmalık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Koç, “COVID-19 Salgınında Çocuklarda Psikolojik Sürecin Yönetilmesi” konusunda önemli açıklamalarda bulundu.

 

“Çocuğun Mutlaka Sürece Dahil Edilmesi ve Onayının Alınması Gerekir”

 

   İlk olarak çocuklar açısından yaşanan tabloyu özetleyen Prof. Dr. Mustafa Koç, “Çocuğun bu süreçte nasıl bir tabloda olacağını belirleyecek olan, virüsün kendisinden daha çok çocuğa sunulan, eğitsel, sosyal, psikolojik, fiziksel ve kişisel alanla ilgilidir diyebilirim. Bir anlamda evin; çocuğun, eğitsel, sosyal, psikolojik ve kişisel alanlarına ve içinde bulunduğu gelişim dönemine ilişkin doğru gelişimsel deneyimler kazanması için düzenlenmesi gerekir. Bu süreçte çocuğun gelişim alanlarını ve eğitsel yaşamını destekleyecek eylem planları oluşturulmalı ve eylem planları oluşturulurken çocuğun mutlaka sürece dahil edilmesi ve onayının alınması gerekir.” şeklinde konuştu.

 

“Çocuklar İçin Aktivite Çizelgeleri Hazırlayın”

 

   Aktivite çizelgeleri hazırlayarak çocukların niyetlerine, enerjilerine ve beyinlerine yön çizmenin birçok karmaşıklığı önleyeceğini belirten Prof. Dr. Koç, “Bu etkinlik, bir beceriye dönüşür ise çocuk hayatın her aşamasında sahip olduğu enerji, zaman ve kaynakları önceliklerine göre düzenleyebilir ki bu durum kendini gerçekleştirmenin en etkin yoludur. Aynı zamanda aktivite çizelgesi, çocuğun başkası ile değil kendisi ile yarışması ve kendini aşmaya çalışması için sahip olması gereken bilgi, anlayış ve beceriler için işlevsel bir uygulamadır. Aktivite çizelgesinin diğer bir katkısı da çocuğa hem başarma, hem de yeterlik duygusu kazandırmasıdır.” ifadelerini kullandı.

 

“Okul Öncesi Çocuklara Virüsü Günlük Yaşamda Kullandığı veya Kullanacağı Herhangi Bir Şeyle İlişkilendirerek Açıklamayın”

 

   Ülkemizde 20 yaş altı gruplara sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Bu süreçte hayatın merkezi ev haline geldi. Böyle bir ortamda çocuklara nasıl davranılması gerektiği konusunda anne ve babalara önemli tavsiyelerde bulunan Düzce Üniversitesi Öğretim Üyesi, “Öncelikle çocuğun içinde bulunduğu gelişim dönemine göre yapılacak yardımın da içeriği değişebilir. Okul öncesi çocukların daha rutinleşen aktivitelere ihtiyaç duyduğu bilinmektedir. Gerekli olmadığı sürece ya da sormadıkları sürece, çocuğa bir açıklama yapmaya çok fazla gerek yoktur. Duygusal dışavurumlarını zamanında gözleyip, bu duygular hakkında konuşturmak, bu şekilde hissetmesinin normal olduğunu bilmek ve bu duygunun kalıcı olmadığını öğrenmek, hem duyguyu doğru yaşamasına hem de bu duygusal deneyimde kaçma ya da kaçınma tepkisi geliştirmeden daha da zenginleşmesine neden olacaktır. Bu dönem çocuklarının henüz işlem öncesi düşünme döneminde oldukları için, virüsle ilgili yapılacak açılamaların hiçbiri onların ihtiyacı olan herhangi bir durum ile ilişkilendirilmeden açıklanması gerekir. Örneğin babanın elini tutarsan ya da annenin elini tutarsan virüs bulaşır gibi. Virüsü de onun günlük yaşamda kullandığı kullanacağı herhangi bir şeyle ilişkilendirerek açıklamayın.”

 

“Çocuklara Yapılacak Açıklamalarda Ne Fazla Ayrıntıya Girilmeli, Ne de Eksik Bilgi Verilmemelidir”

 

   İlkokul ve ortaokul dönemindeki çocukların ise süreçle ilgili merak, kaygı, korku, özlem gibi duygularını daha net ortaya koyabildiklerini söyleyen Prof. Dr. Mustafa Koç, “Yapılacak en iyi yardım, bu duygular hakkında konuşmalarını sağlamak, soracakları sorularda öncelikle kendi cevaplarının alınması, eksikler varsa eksikleri tamamlayıcı, yanlışlar varsa yanlışları düzeltici ipuçları verilerek cevabı çocuğun vermesi sağlanmalıdır. Çocuklara yapılacak açıklamalarda ne fazla ayrıntıya girilmeli, ne de eksik bilgi verilmemelidir. Merak, ilgi ve yenilik arayışı içinde olan beynin bu boşlukları doldurmak için gireceği arayış ve bu arayış sonucunda ulaşacağı bilgi, çocuğun uyumsuz davranışlar geliştirmesine neden olabilir. İnternetten sorgulanan bilgi ve bu bilgiye yüklenen anlam, çocuğun davranışının temelini teşkil edebilir. Bu bağlamda çocukların doğru kaynaklardan bilgi edinmeleri sağlanmalı ve bilgi verme sürecinde olan kişilerin olabildiğince tutarlı olması gerekir. Aynı konuya ilişkin farklı cevaplar ya da bilgilendirme, çocuğun çelişki yaşamasına ve daha büyük bir boşluğa düşmesine neden olabilir.”

 

“COVID-19 Virüsünün Her Akşam ya da Her Gün Ailenin Gündem Maddesi Olmasına İzin Verilmemeli”

 

   Çocuklara COVID-19 virüsü hakkında bilgi verirken bilgilendirilecek çocuğun içinde bulunduğu zihinsel gelişim düzeyinin bilinmesi ve hangi düşünce evresinde olduğunun fark edilmesinin son derece önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Koç, COVID-19 virüsünün her akşam ya da her gün ailenin gündem maddesi olmasına izin verilmemesi gerektiğine dikkat çekti. “Çünkü, zihin, görünmeyen saldırılara sürekli kendini savunma ihtiyacı hissederse, hayal etme, planlama, oynama, öğrenme ve başka insanların ihtiyaçlarına dikkat etme gibi becerileri de tehdit altına girer.” diyerek sözlerine devam etti.

 

“Ne Hiçbir Şey Yokmuş Gibi Davranalım, Ne de Aşırı Odaklanarak Bilişsel ve Duygusal Dünyamızın Merkezine Yerleştirmeyelim”

 

   COVID-19 virüsü ile ilgili yapılacak açıklamalarda genel ilkenin, çocuklarda uyumsuz davranışların gelişmesine ya da herhangi bir davranış bozukluğu zeminini oluşturmasına izin vermeyecek şekilde yapılması olduğunu belirten Düzce Üniversitesi Öğretim Üyesi, “COVID-19 virüsüne ilişkin ne hiçbir şey yokmuş gibi davranalım, ne de aşırı odaklanarak bilişsel ve duygusal dünyamızın merkezine yerleştirmeyelim. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, hem kendimiz hem de etkileşimde olduğumuz herkesin sağlığını tehlikeye atmış olmaktır. Bu duruma aşırı odaklanır ve takıntılı olarak sürekli bunu düşünür ve bu düşüncelere yoğun duygular eşlik etmeye başlar ki bu da bireyin hayal gücünü elinden almak demektir ve sonuçta birey ruhsal esnekliğini kaybeder. Ruhsal esnekliğin olmadığı yerde hayalin yeri yoktur. Hayalin olmadığı yerde, ne umudun, ne daha iyi bir gelecek düşüncesinin ve ne de bir hedefin yeri yoktur denilebilir.”

 

“Bu Süreçte Uyuşturulan Her Çocuk, Yetişkin Yaşama Yetersiz ve Yeteneksiz Olarak Hazırlanan Bir Kurbandan Farklı Değildir”

 

   Bu süreçte eğitsel, sosyal, psikolojik, kişisel ve fiziksel ihtiyaçları karşılama merkezi haline gelen evin her anlamda yeniden düzenlenmesi gerektiğini dile getiren Mustafa Koç, “Evde sosyal desteği veren ebeveynlerin ya da onların yerini alan kişilerin karşılıklılık ilkesi bağlamında orada olmaları, çocuğa sevildiğini, onaylandığını, görüldüğünü, dinlendiğini ve anlaşıldığını hissettirerek, hem zihninde hem de kalbinde olduğunu çocuğa iletebilmeleri bu ortamın oluşması içi yeterlidir. Çocuğu daha uyumlu, daha sakin ve daha boyun eğen bir hale getirmek, onu daha yönetilebilir bir kişi yapar. Fakat unutmayalım ki çocuğu bu şekilde uyuşturmak, onun eğitsel, sosyal ve yetişkin yaşamda işlevsel bir meslek mensubu yapacak olan motivasyonu, oyunu ve merak duygusunu da elinden almak demektir. Eğitsel, sosyal ve mesleki işlevselliğini kaybeden bir kişi ile değil aile, toplum bile baş edemez. Bu süreçte oynayan, zıplayan, koşan, koşuşturan, yenilik arayışı içinde olan, rutini bozmaya çalışan ve bu bağlamda da rahatsızlık yarattığı için uyuşturulan her çocuk, yetişkin yaşama yetersiz ve yeteneksiz olarak hazırlanan bir kurbandan farklı değildir.”

 

“Çocukları Bu Süreçte Risk Altına Sokan Virüs Değil, Aile İçinde Sonu Gelmeyen Tartışmalar ve Şiddet”

 

   Çocukları bu süreçte risk altına sokan şeyin virüs değil, aile içinde sonu gelmeyen tartışmalar, şiddet ve kimin ne zaman nasıl davranacağını bilmemesi olduğunu dillendiren Prof. Dr. Koç, “Böyle bir atmosferde esas soru ‘Çocukları bu gerginlik dolu yavaşlamanın neden olduğu aile içi çatışmalardan nasıl korumalıyız?’ şeklinde olmalıdır. Bu ortamlarda çocukların ruhsal sinyalleri iflas etmiştir. Gidecekleri ve gösterecek bir haritaları yoktur. Eyleme geçmeye katkı sağlayacak güçleri tükenmiş, eylemleri ihtiyaçlarını karşılamamakta ve iletişimleri bozulmaktadır. İşte bu tablo psikolojik hastalıkların habercisidir denilebilir.” diye konuştu.

 

   Düzce Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Koç, son olarak bu süreçte fiziksel egzersizin faydalı olacağını, beslenme ve uyku düzenine dikkat edilmesi gerektiğini, yapılması planlanan etkinliklerin eğlenceli bir şekle dönüştürülmesinin önemini belirterek sözlerini sonlandırdı.