SARI ÖKÜZÜ VERMEYECEKTİK

  • 3.07.2019 12:19

Hikâye bu ya, Ormanlar kralı aslan bir gün fena halde acıkır. Fakat bir türlü karnını doyuracak avı bulamaz. Maymuna saldırır, maymun zıplar ağaca. Kuşa saldırır, kuş uçar… ne yapsa nafile. En sonunda otlakta otlayan öküzlere saldırır. Ne hikmetse öküzlerde teslim olmaz ve mücadelesini en şiddetlisinden verirler.

 

En sonunda tilkiyi yakalar aslan ve “ya bana iyi ve besili bir av bul veya başına geleceklerden ben sorumlu değilim” der.

 

Tilki gider otlağa, öküzlerin başına şöyle der “Ya kardeşim bu aslanlar sizi rahat bırakmaz. Nedenine gelince şu sarı öküze gıcık olmuşlar. Sizde verin sarı öküzü ve bu otlağınızda rahatça yaşayın bir ömür boyu”

 

Öküzler bir araya gelerek bu konu hakkında toplantı yaparak sarı öküzü aslanlara teslim etmeye karar verirler. Aslanlarda afiyetle yerler sarı öküzü.

 

Aradan bir zaman sonra yeniden acıkan aslanlar bu kez benekli öküzü istemişler. Öküzler de “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyerek benekli öküzü de vermişler. Bir zaman sonra burnu beyaz öküzü istemişler. Bu böyle kuyruğu uzun ve kuyruğu kısaya kadar gitmiş.

 

İyice sayıları azalan öküzler bir araya gelerek “artık yapacak bir şey yok herkes başının çaresine baksın, çünkü biz SARI ÖKÜZÜ VERMEYECEKTİK” demişler.

 

***

 

Tam bağımsız ve daha çok taze olan genç Türkiye'de ilk tokadı 50’li yıllarda yedi. Türkçe ezan furyası ile başladı bu maceramız. Ta ki Başörtü mazlumiyeti ile bu günlere geldik. Yani dini objeleri kullanmak sadece bu dönemde olmadı sevgili okurlar. Demek ki neymiş, 50’li yıllarda da Türkçe Ezan, Arapça Ezan tartışmalarının zirve yaptığı yıllarda büyük şeytan Amerika ile müttefik olacağız ayağına,  ilk kez kuyruğu kaptırdık ve vahşi kapitalizm'in kucağına itildik o dönemin siyasilerince.

 

%100 üretim ekonomisinden yavaş yavaş tüketim ekonomisine geçildiği utanç yılları idi. Neymiş,Ezanı Türkçe okutanların mağlubiyeti, Arapça okutanların zaferi ile sonuçlanan ama aslında ilk Sarı Öküzü verişimizin sancıları imiş o yıllar.

 

Daha sonra ise kulağı kesikler, boynuzu kırıkları tükettik hızla. Bu dönemde verimli otlaklarımızı, mümbit arazilerimizi vererek üzerine tüy dikmeyi başardık Hamdolsun.

  

%100 tüketim ekonomisine geçtiğimiz yıllardır bu yıllar, yani 2000’li yıllar... Üretim sıfır, çiftçi tarlasını ekemiyor, ithalat furyasından kepenk kapatan esnaf ve üreten fabrikaların durması işte tamda bu yıllardır. Çünkü sebze ithalatının, hatta saman ithalatının yapıldığı yıllardır bu yıllar.

 

Açılımlar ile yıkımın başına geçen mevcut iktidarın ilk icraatı “Kürt açılımı” idi. Ama bu isim kulağa pek hoş gelmediği için hemen bir cafcaflı isim bulundu ve adına “DEMOKRATİK AÇILIM” dendi.

 

Yine tabirimi hoş görün ama işte o zamanda bir “sarı öküzü daha verdik”. Devam etti tabiî ki açılım enflasyonu bu cennet vatanda. Peşinden “Ermeni açılımı” geldi ve onun peşinden “Romen açılımı” şimdide“Çerkez açılımı”. Bu açılımlar hala devam etmekte tüm acımasızlığı ile. Açıldıkça açıldık verdikçe verdik, taki iş kuyruğu kısa, kuyruğu uzuna kadar, hatta sanal rahatlamalar ve göz boyamaları ile beyinlerimizi uyuşturarak bugüne geldik hamdolsun.

 

Rahmetli annem söylerdi de biz inanmazdık, farenin insanın kulağını ve burnunu uyurken yemesi hadisesini. Fare uyuyan insanın yiyeceği yerine tükürüğünü sürerek uyuştururmuş ve kemirirmiş. Kemirilen şahıs ise sadece tatlı bir kaşıntı duyarmış o kadar. Uyandığında ya burnu yok ya da kulağı. Lağım fareleri ne olacak, uyanmadığınız müddetçe yer ve doymaz.

 

Neden bu meseleyi anlattın şimdi diyenlerimiz olabilir;Söylüyorum işte, biz o sarı öküzü vermeyecektik.

 

Çanakkale, açıkça düşmana karşı verilen varoluş mücadelesi Türk Milletinin küllenen enkazında tekrar dirilip varoluş destanını yazması ve tarih sahnesine Gazi Mustafa Kemal’le yeniden sağlam temellerle dönmesidir. Bu temelin üzerine daha sonra Sakarya ve Büyük Taarruzla yıkılmaz bina oluşturulacak ve Cumhuriyet zırhı ile TÜRK’ü ebediyete taşıyacaktır.

 

Ancak geçmişte olduğu gibi bu günde Truva atlarının istilasına uğradık. Atalarımızın canlarını verme pahasına vermedikleri tavizleri maalesef verdik. Ve vermeye de süratle devam etmekteyiz.

 

Damarlarında asil kanı taşıyan milletimiz o zaman ve hiçbir zaman esareti kabul etmediği gibi bundan sonrada etmeyecektir. Gerekirse onurlu mücadelesini vererek bizlere emanet ettikleri bu cennet vatan toprağını korumasını bilecektir. Bu anlamda gerekli olan İman ve bu imandan kaynaklanan kudret zaten kendisinde mevcuttur.

 

Ne mutlu idrakini bilerek ve gururla göğsünü gere gere söyleyebilenlere. Söyleyemeyenlere inat bende haykırıyorum, “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

 

Ahmet ÇODUR

ahmet-codur@hotmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Rota (www.duzcerota.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Mobil Uygulamalarımız

Android Uygulamamız